Panik Atak ve TMS

Panik Atak ve TMS Tedavisi

İç dünyamızı çoğu zaman görmezden geliyor, yaşadığımız olayların ruhumuzda bıraktığı izleri sıcağı sıcağına fark edemiyoruz. Genellikle bunun için vaktimiz de olmuyor. Stresli bir iş hayatı, ailevi sorunlar, dinlenmeye fırsat bulamadan geçirdiğimiz günler, kendimizin ya da yakınlarımızın hastalık süreçleri… Belki de uzun yıllar evde çocukların peşinde koşarak geçirilen bir yaşam… Ama hep iplerin başkalarının elinde olduğu ve belirsizliklerin tahammül sınırını zorladığı yaşam koşulları… Yaşadığımız birçok zorluk, “Ha gayret, bunu da atlatalım!” derken birikip birikip sırtımızda taşıdığımız yüklere dönüşüyor. Bu da kişiyi bir süre sonra ortada bir sebep yokken bile mutsuz ve kaygılı hale getiriyor.

Bugün arzu ettiğimiz her şeye sahip olsak bile çocukluk döneminde yaşadığımız çeşitli tecrübeler, dünyayı daha karanlık bir yer olarak algılamamıza neden olabiliyor. Ebeveynlerden birinin kaybı, hastalığı ya da yanlış davranışları sonucu çocukluğun kötü izleri; yoksulluk, şiddet görmek ya da tacize uğramak gibi etkenler, yıllar sonra çeşitli şekillerde kendini gösterebiliyor. Küçük yaşlarda aileden ayrı kalmak gibi faktörler de yaşanan ruhsal çalkantıların sebebi olabilmekte.

İçinde bulunduğumuz ana ve geleceğe dair taşıdığımız korkular, depresyondan migren ve bağımlılıklara kadar uzanan çeşitli şekillerde kendisini gösteriyor. Panik bozukluğu, işte bu kaygı dolu tablonun en kontrolsüz hallerinden biri olarak tanımlayabiliriz… Yaşamınızda büyük bir yangın çıkmış da can havliyle bütün camları kırmışsınız gibi. En zor kısmıysa şüphesiz yangını bir tek sizin görmeniz. Kişiye “Delirecek miyim?” ya da “Ölecek miyim?” korkusu yaşatan kriz zamanları, yaşam kalitesini oldukça düşüren ve çalışan kişileri işlerinden, eğitimine devam edenleri okullarından alıkoyabilecek kadar şiddetli gerçekleşebiliyor.

Panik Atak Beynin Kötü Bir Şakasıdır

Geçmişte yaşanan kimi tecrübelerin ileriki yıllarda hastalıklara dönüşebileceğini anlatırken, hafızanın türlerini bilmekte fayda var. Üç çeşit hafızadan bahsedebiliriz: Anlık ve kısa bellek, ana bellek ve sosyal bellek. Burada anlık bellek derken, o an için kayıtlanan ve sonradan unutulup giden hafızadan söz ediyoruz. Örneğin sık kullanılmayan bir telefon numarasının o an için öğrenilip sonra unutulması buna bir örnektir. Ana bellekte, kısa bellekten süzülerek gelen bilgilerin kayıtlanması söz konusudur. Bazı hafıza kayıtları hem ana belleğe hem de sosyal belleğe veya sadece sosyal belleğe kayıtlanır. Sosyal bellek, bilinçaltı ve prefrontal korteks ile sıkı bir iletişim içindedir. Çoğu zaman sosyal bellekte depolanan kayıtların farkında olmayız. Sosyal hafızaya depolanmış olan anıların çoğunu unutup gideriz ama bunlar bilinçaltımızdan silinmez. Çocukluk döneminde veya geçmişte sosyal hafızaya kayıtlanmış travmatik anılar hayatın bir döneminde kısa ve ani veya uzun süreli bedensel tepkimeler halinde geri dönebilir. Ani ve kısa tepkimeler; panik ataklar, uzun süreli bedensel tepkimeler ise mide ülserleri ve irritable kolon (düzensiz bağırsak sendromu) gibi psikosomatik hastalıklar şeklinde tezahür ederler.

Panik atakta, beyinden bedene yayılan yanlış bir alarm söz konusudur. Bu durumda vücut, sanki bir kalp krizi ya da beyin kanaması geçiriyormuş gibi alarm vererek tüm uzuvlarıyla savunmaya geçer. Bu esnada stres hormonları en üst seviyeye çıkar. Örneğin kalp krizi alarmı geldi ise vücut kol ve bacaklardan kanı toplayıp daha çok kanla beslenmesi için kalbe gönderir. Bu esnada kol ve bacaklardan kan çekildiği için uyuşmalar ve güçsüzlük oluşur, kişi yere yığılabilir. Kalbe, normalden fazla kan geldiği için kalp daha fazla çalışmak zorunda kalır. Böylece kalp ritmi yani nabız hızlanır ve kan basıncında ani değişiklikler meydana geldiğinden kişide özellikle hipertansiyon ortaya çıkabilir. Soğuk ter atma görülebilir. Bu esnada hasta, anormal düzeyde korku hisseder. Bu aşırı korku ile ne yapacağını şaşırır ve kendisini can havliyle en yakın sağlık ünitesine atmaya çalışır. Bu nedenle birçok panik atak hastasının bir yerden bir yere giderken o güzergâh üzerindeki sağlık merkezlerini belirleyip ona göre yola çıkması çok gördüğümüz bir tablodur. Hatta atak gelecek korkusu ile hastane bahçelerinde yatanlara bile rastladığımız olur.

Panik atak deprem gibidir. Tıpkı beklenmedik anda gelen yersarsıntısı gibi hiç umulmadık bir anda aniden gelir. Sonradan artçı ataklar da görülebilir. Her ikisinde de kişide yoğun düzeyde ölüm korkusu olur.

Panik atakda prefrontal korkeks ve amigdalanın rolü

Dışarıdan algılanan çevresel tehditler, önce beynin fronto-parietal bölgelerindeki duyusal algılama merkezlerine gelir ve buradan hızla prefrontal kortekse ulaştırılır. Prefrontal korteks, gelen algıları yorumlayan ve çevresel algıların beden tarafından gerçek tehdit oluşturup oluşturmadığını ve bedensel tepkimelere dönüşüp dönüşmeyeceğini kararlaştıran bölgedir. Prefrontal kortekste algılar yorumlanırken önce kısa süreli hafızanın tutulduğu hipokampus sorgulanır sonra ise ana bellekler ve sosyal bellek taranır. Eğer gerçek bir tehlike mevcut ise başta amigdala ve limbik sistem olmak üzere beynin tüm merkezleri alarma geçirilir. Bu esnada vücudumuzdaki sempatik ve parasempatik sinir ağı, prefrontal korteksin yönettiği savunma stratejisine göre tavır alır. Aslında tüm olay, önce prefrontal korteksin olayı yorumlama biçimine sonra da amigdalanın tepkisel boyutuna bağlıdır. Görüleceği üzere çevresel algıların tehlike olarak kodlanması ve tepkimeye dönüşmesi, son derece karmaşık bir beyin aktivitesi gerektirir. Dolayısıyla panik bozukluk ve çeşitli fobiler, gerçek bir tehdit olmadığı halde ya prefrontal korteksin yanlış kodlama biçimine ya da yangın dedektörü gibi çalışan amigdalanın durduk yerde alarm zillerini çalmasına bağlıdır. İşte bu noktada TMS tedavileri, prefrontal korteksin tekrar eski normal çalışma biçimine döndürülmesine yani tabiri caizse yeniden fabrika ayarlarına getirilmesine  aynı zamanda da amigdalanın kontrol altına alınması amacıyla uygulanmaktadır.

Atak Gelince!

Ataklar aniden gelişip yaklaşık 10 dakikalık süreçte doruk noktasına çıkar. Bu sırada nefes alamama, kalp atışlarının hızlanması, terleme, baş dönmesi, karın ağrısı, üşüme ya da ateş basması gibi etkiler hissedilir. Kişi nefessiz kalmaktan korkar ya da kalp atışlarının hızlanması nedeniyle kalp krizi geçirip öleceğini zanneder. Hasta vücudunda hissettiği değişim nedeniyle kontrolünü yitireceğini, delireceğini düşünür. Genellikle 15-20 dakika süren bu tablo, kimi hastalarda ya da kimi ataklarda birkaç saat de sürebilir. Atak sonrasında hasta, yaşadığı korku ve panik nedeniyle bitkin bir haldedir.

Panik atak teşhisi henüz konmamış hastaların çoğu, kalp krizi geçirme ihtimaline karşı sürekli tansiyon ölçen ve nabızlarını sayan kişilerdir. Bu nedenle spor yapmak ya da cinsel ilişkiye girmek gibi nabzı yükselten aktivitelerden kaçınma eğiliminde olurlar.

Panik atak, kişiye ve yakınlarına çaresizlik hissi verebilir. Toplum olarak ruhumuzu dinlemeye veya tedavisi için doktora gitmeye pek yatkın değiliz. Psikoloji tabanlı rahatsızlıkları zayıflık olarak gördüğümüzden üzerimize kondurmak istemeyiz. Bu nedenle panik atak gibi aslında teşhis koyması kolay bir hastalık konusunda bile hastaların genellikle farklı branşlardan pek çok doktor gezdikten sonra teşhise ulaşabildiğini görüyoruz. Elbette kalp krizi geçireceğini düşünen bir kişinin kalp için kontrole gitmesi çok şaşırtıcı değil ama fiziksel sorun bulunamayınca bile duygusal sebepleri görmezden gelmek de ne yazık ki işleri kolaylaştırmıyor. Böyle hallerde en çok sıkıntıyı yine hastalar çekiyor. Farklı branşlardaki doktorlar tarafından pek çok tetkik yapılıp hiçbir sonuca ulaşılamamışsa hasta, yaşadığı sıkıntılı durumu yakınlarına izah etmekte ve desteklerini almakta sıkıntı yaşıyor. Hastalarla yaptığım görüşmelerde, kendilerine kriz anlarında sakin olmalarını söyleyen kişilere ne kadar kızdıklarını birçok kez duymuşumdur. Oysa sakin olmak ellerinde olmadığı için sakin değiller! Öte yandan terapi sürecine giren hastaların, kontrollerini kaybetmeden serinkanlı kalabilmeyi kolayca öğrenmeleri de mümkündür. Hastalar, atak süreçlerini tanıdıktan ve uzman yardımı aldıktan sonra ataklarla baş etmeyi öğrenirler. Bu aşamada hastanın çevresindeki kişilerin, çözüm arayışında destekleyici olmaları büyük önem taşır. Dolayısıyla hasta yakınları ataklar sırasında ve tedavi sürecinde, sevgi dolu ve destekleyici bir tutum sergilemeye özen göstermelidir.

Zayıfları Değil Aksine Güçlü Profilleri Sever

Panik atağın arkasında uzun süre yaşanmış stres, yorgunluk ve üzücü tecrübeler vardır. Gerek çocuklukta gerekse yetişkinlikte bu hastalar pek çok zorluğun üstesinden gelmiş kişilerdir. Özellikle yetişkinlikte iş yaşamında en zor işleri başarıyla yürütmüş kişilerde zamanla panik bozukluk tablosu oluşabilmektedir. Bu nedenle tedaviye yeni başlayan kişiler asla bunu bir zayıflık olarak görmemeliler. Ancak nasıl bedeninizin kaldırabileceği ağırlığın bir sınırı varsa aynı şekilde ruhunuzun taşıyabileceği ağırlığın da bir sınırı olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. 

Panik atak hastaları, genelde zeki, mesleklerinde başarılı, iş güç sahibi kimselerdir. Kişilik olarak hassas, kendilerine ve çevrelerine önem veren, dostluklara değer veren bireylerdir. Dolayısıyla panik atak, kişilik zayıflığından kaynaklanan bir durum değildir. Kişinin kendi iradesi ile üstesinden gelebileceği bir durum da değildir. En çok kardiovasküler ve serebrovasküler sistemle alakalı hastalıklar, panik atak olarak karşımıza çıkar. Mide kanamasını, veya bulaşıcı hastalıkları taklit eden ataklar da görülebilmektedir. Bazen de kişinin delireceğini ya da çıldaracağını düşündüğü psikolojik tabanlı ataklara da rastlanabilir. Panik atak hastaları, görüntülü ve yazılı medyanın, internet haberlerinin çok etkisinde kalırlar. Özellikle genç ölümlerle alakalı haberler çok ilgilerini çeker.

Anksiyete ve Panik Atak

Kaygılı, gergin bir ruh halini ifade eden anksiyete, tüm psikiyatrik bozukluklarda görülen yaygın bir belirtidir. Anksiyetede bir madalyon gibi psişik ve fizyolojik olmak üzere 2 yüz vardır. Kişi, olumsuz beklentileri nedeniyle çeşitli korkular yaşar, her an kötü bir şeyler olacakmış hissi taşır. Bu kaygılar, çarpıntı, terleme ya da üşüme, sürekli idrara çıkma gibi vücudun fizyolojik tepkiler vermesine neden olur. Ruhsal gerginlik bedensel tepkileri, bedensel tepkiler ruhsal gerginliği besleyerek kısır döngüye neden olur. Panik atak geçiren hastalar zamanla atak zamanlarının üstesinden gelmeyi öğrenirler ancak anksiyete ile mücadele etmek de odaklanılması gereken bir durumdur.

Agorafobi ve Panik Atak

Panik bozukluğu olan hastalar genel olarak agorafobisi olanlar ve olmayanlar olarak 2 kısımda ele alınmaktadır. Agora, kalabalıkların toplandığı pazar yerlerini ve meydanları anlatan bir kelime olarak Yunancadan gelir. Agorafobisi olanlar, toplulukların bulunduğu mekânlardan, kalabalık yerlerden korkar; kendi evleri ve tanıdıkları çevreler içerisinde bulunmak isterler.

Panik bozukluğu olanlar ataklar sırasında yaşadıkları korkunun etkisiyle kalabalık mekânlara girmekten kaçınır. Bunun altında toplum içerisinde küçük düşme endişesi ya da bir atak geçirirlerse tanımadıkları insanlardan yardım alamayacakları düşüncesi vardır. Agorafobisi olanlar uçak, otobüs, tren gibi kalabalık taşıma araçlarını da güvenli bulmazlar. Agorafobisi olan panik ataklılarda evden çıkamama, tüm yaşamı sekteye uğratan, hastaları kısıtlayan bir etkendir. Evde de yalnız kalamayan, bir atak geçirir ve yardım alamazsam korkusuyla yaşamı kâbusa dönüşen hastalar bulunmaktadır. Panik atak, spontane oluşabileceği gibi, çeşitli durumlara bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Kendiliğinden ortaya çıkan ataklar, önceden kestirilemediği için; panik bozukluğu olan kişiler, tanımadıkları ortamlarda bulunmayı istemezler. Çoğu hastada hem kendiliğinden gelişen hem de bir dış etkenle tetiklenen ataklar bir arada görülür.

Tüm panik bozukluğa sahip hastalarda agorafobi görülmez. Ancak “Agorafobili panik ataklıların” incelendiği bir araştırmada, bu hastalarda agorafobinin ilk panik atağın hemen ardından veya ilk bir yıl içerisinde başladığı görülmüştür.

Bugün yaşadığımız hastalıklara sebep olabilecek etkenlerin bir kısmının çocukluk dönemine ait olduğuna daha önce değinmiştik. Çocukluk yıllarında ebeveynlerinden ayrı kalmış kişilerin yaşadıkları bu travmanın, kesin kanıtlanmamakla birlikte agorafobi ile bağlantılı olabileceği düşünülmektedir.

Birçok hasta panik ataktan sonra yeniden atak geçirmekten endişe duyar. Yeniden atak geçirmenin meydana getirdiği gerginlik, beklenti anksiyetesi olarak adlandırılmaktadır. Ataklar gece uykuda da meydana gelebilir. Bu durumda hasta yeniden uykuya dalmaktan endişe duyar. Hastalar, hem ataklar sırasında hem de sonrasında kendilerine pozitif olmak konusunda telkinler vermelidir. Kaygılı düşünceleri fark etmek ve hemen bu düşüncelerden uzaklaşmayı sağlayacak bir meşguliyet bulmak ya da nefes egzersizleri yapmak, kötü senaryoları zihinden uzaklaştırmak konusunda yardımcı olabilir.

Panik Atakta TMS Tedavisi

Transkranial manyetik stimülasyon (TMS) tedavisi, depresyon gibi panik atakta da çok ciddi düzelmeler sağlar. Kliniklerimize ilaç tedavisinden ve terapilerden sonuç alamayıp TMS ile düzelen sayısız hastamız olmuştur. Nitekim en alt bölümde bu hastalarımızdan bazılarının ilginç öykülerini okuyabilirsiniz.

TMS tedavisi, ilaç kullanmak istemeyen ya da ilaçlardan tatminkâr sonuç alamayan veya daha hızlı ve kalıcı tedavi isteyen yahut da hamilelik, lohusalık, karaciğer yetmezliği gibi özel durumları nedeniyle ilaç kullanması mahzurlu olan kişilerde ilk tercih olmalıdır. Panik atakta tedavi bölgeleri, depresyonla aynı yerlerdir. Amaç, sosyal hafıza ve bilinçaltını koordine eden prefrontal korteksin manyetik uyarılarla reorganize edilmesi ve yeniden düzene sokulmasıdır. İdeal tedavi 15 seanstır ve ilk etap tedavisi, 15 gün ile 45 gün arasında bitirilir. Seansların kaç günde sonlacağına muayene ve testlerden sonra doktor karar verir. Biz genelde il dışından ya da yurt dışından gelen hastaların tedavilerini, eğer klinik tablo uygunsa, farklı bir şehirde uzun süre kalmaktan dolayı sorun yaşamalarını engellemek amacıyla, 15 günde bitirmeye gayret ediyoruz. Zaman problemi olmayanları ise 45 güne kadar yayabiliyoruz. Daha sonra ise klinik tabloya göre, doktorun gerek görmesi halinde, ayda bir ya da daha sık aralıklarla pekiştirici seanslar ile devam edilebilir.

TMS tedavisinde hedef, önce atakları seyrekleştirmek sonra yok etmektir. Son aşamada ise ilaçsız bir döneme geçmeyi hedefleriz. Genellikle TMS tedavisine gelen kişiler, ilaç kullanmakta olan hastalardır. TMS tedavisi ilaç tedavisi ile herhangi bir uyumsuzluk göstermez. Hatta ilaçlar ve terapiler ile üçlü kombinasyon halinde bile uygulanabilir. TMS seansları bitinceye kadar ataklar ciddi düzeyde azalmakta, çoğunlukla tamamen ortadan kalkmaktadır. Atakları azalmakla beraber yine de devam eden az sayıda vakada da seansların bitiminden sonra birkaç ay içerisinde bu durum tamamen kontrol altına alınmaktadır. Son aşamada ise eğer ilaç kullanımı varsa, ilaçların kademeli bir şekilde azaltılarak kesilmesi ile tedavi tamamlanır.

Kliniklerimizde bizim tercih ettiğimiz yöntem, TMS tedavisi ile magnetoterapi uygulamalarını birlikte yapmaktır. Manyetik rezonans tedavisi (magnetoterapi) TMS tedavisini destekler mahiyettedir.

Hastalıklar, kişilere hissettirdikleri negatif duygular açısından sıralamaya konulsa panik atak, açık ara birinci olur. Panik atakta kişinin yaşadığı dehşet hissi ve korku, gerçek kalp krizinden bile fazladır. Ancak panik atak hastalarının bir şansızlığı da çevresindeki kişilerin hatta doktorların bile hastalığı çok ciddiye almamalarıdır. Çoğu kez “İradene hâkim ol, kendini toparla’’ gibisinden haksız eleştirilere maruz kalırlar. Halbuki panik atak bir irade ya da karakter zayıflığı değildir. Atakları durdurmaya ya da kontrol etmeye de kişinin kendi çabası yetmez; mutlaka ciddi ve profesyonel bir tedavi gerekir. Bu nedenle panik atak tedavisinde hiçbir şeyden kaçınılmamalıdır. Oldukça güvenli ve etkili bir tedavi yöntemi olan TMS tedavisinden mutlaka yararlanılmasını öneririm.

Ağır vakalarda TMS ve ilaç tedavisinin yanı sıra psikolojik destek ve psikoterapi de uygulanabilir. Psikoterapi de hasta da panik atağa neden olan etkenlerin telkin yoluyla ortadan kaldırılması esasına dayanır. Hastaya panik atakla baş etme mekanizmaları öğretilir. Atağı yatıştıracak nefes alıp verme teknikleri öğretilir.

İlaç Tedavisi: Birçok hasta, ilaç kullanmak fikrinden pek hoşlanmaz. Özellikle ruhsal sorunlarda kullanılan ilaçların, kilo alma, uyku ve sersemliğe neden olması, hastalar açısından kendi bedenleri üzerindeki hâkimiyetlerini yitirecekleri endişesi meydana getirir. Oysa uzun süre depresyon geçirmiş, kaygı ve gerginlik yaşamış kişilerde beynin kimyasal salgıları değişmiş, beyin serotonin gibi nörotransmiterleri üretemez hale gelmiştir. Yani hastanın düşünme şekli üzerindeki hâkimiyeti zaten ortadan kalkmıştır. Bir başkasının hiç aklına gelmeyen birçok kaygılı düşünce zihinde dönüp durmaktadır.

Hastaların diğer bir endişesi ise ilaçlara bağımlı hale gelme düşüncesidir. İlaçlar, beyindeki hormon faaliyetlerini düzenleyerek panik bozukluğun düzelmesini sağlarlar. Bu nedenle doktorunuzun yazdığı ilaçları, önerilen miktar ve sıklıkta kullanmanız tedavinin başarısı için önem taşımaktadır. Bu noktada doktorla hastanın uyumu, hastanın endişe duyduğu konuları doktoru ile paylaşıp tatmin edici yanıtlar alabilmesi de çok önemlidir. Hastalarda kimi zaman “Acaba ilaçları hiç bırakamayacak mıyım? Artık ilaçkolik mi oldum?” gibi düşünceler belirebilir. Ve bu da panik ataklılarda tetikleyici bir unsur oluşturabilir. Bu noktada doktor ya da terapist, kişiye endişelerinin yersiz olduğu konusunda ikna edici davranmalıdır.

Panik atak hastaları bazen hastane hastane, doktor doktor gezerler ve dertlerine çözüm ararlar. Panik atak esnasında yaşadıkları dehşet hissi öylesine etkileyici ve korkutucudur ki, can havliyle kime gideceklerini, ne yapacaklarını şaşırırlar. Bu esnada bir sürü hastane, onlarca reçete, yüzlerce tetkik ve tahlil, bir bavul ilaç girer hayatlarına… İşte bu hastalarımızdan bazılarının ilginç öyküleri:

“Ben 6 yıldan bu yana panik bozukluk hastasıyım. Tedavi görüyorum ve ilaç kullanıyorum. Buna rağmen sık sık acillere gidiyor orada bir iğne yapıldıktan sonra eve dönüyordum. Bazen hastaneye girer girmez rahatladığım, tedaviye gerek kalmadan çıktığım da oluyordu. Hatta bazen aynı gün içerisinde birkaç defa acile koşuyordum. Acil servistekilerle akraba yakınlığı geliştirdiğimi söylesem abartmış olmam. Atak gelir düşüncesi ile yolculuk yapamıyordum. Metro nasıl bir şey bilmiyordum. Zoraki olarak bir yere gideceğim zaman önce güzergah üzerindeki sağlık merkezlerini ve hastaneleri belirleyip, adreslerini alıp öyle yolculuğa çıkıyordum. Boğaz Köprüsü’nden geçmem ise imkansızdı. Hayat artık çekilmez hale gelmişti. Nihayet TMS'yi internette görerek bu tedaviye başlamaya karar verdim. Daha önce her türlü tedaviyi denemiş ancak başarılı olamamıştım. Ancak TMS’den büyük ölçüde fayda gördüğümü söyleyebilirim. Seanslara başladığımdan beri hiç şiddetli bir atak yaşamadım. Şu an gayet iyiyim. Arada sırada çok küçük ataklar yaşıyorum ama beni takip eden psikiyatrist doktorum bunların panik atak olmadığını, küçük çaplı anksiyete atağı olduğunu ve zamanla tamamen geçeceğini söylüyor. Panik atak yaşayan insanların neler hissettiğini ve yaşadıklarını gayet iyi biliyorum ve anlıyorum. Bu hastalık gerçekten kişinin hayatını çekilmez hale getirebiliyor. Bu nedenle TMS tedavisini samimiyetle başkalarına da tavsiye ederim.”

*********

“20 senedir şeker hastasıyım. Önceleri diyabet ilaçları kullanıyordum sonra ilaçlar yetersiz kaldı. Bu yüzden doktorlarım insüline geçmem gerektiğini söylediler. Ancak iğneden çok korktuğum için, sürekli ‘Ben kendime nasıl iğne yapacağım?’ diye düşünmeye başladım. Bu düşünce hiç aklımdan çıkmıyordu. Evin içinde ‘Ben nasıl iğne yapacağım? Ben nasıl iğne yapacağım?’ diye dolanıp durmaya başladım. Bir süre sonra ölüm korkusu ile beraber titreme nöbetleri geldi. Bu esnada ellerim ve ayaklarım sanki alev alev yanıyordu. Aklımı kaybedecek kadar kötü noktalara geldim. Böyle nöbetler nedeniyle tam 11 tane hastane gezdim ve uzmanlara muayene oldum. Hepsi ayrı ayrı ilaçlar verdiler. Ev adeta eczane gibi oldu. Torbalar dolusu ilaç birikti. Artık ilaçlara ve doktorlara güvenimi de kaybetmiştim ki, bir komşum REEM Nöropsikiyatri Merkezi’ni önerdi. Bunun üzerine gidip muayene oldum. 15 seanslık TMS tedavisi yapıldı. Allah’a şükür, şimdi çok iyiyim. Titremelerim ve yanmalarım geçti. Artık panik atak nöbetlerim gelmiyor. Etrafımda bana benzer şikâyetleri olan bir kaç hasta tanıdığım var. Onlara da bu tedaviyi önereceğim. Çünkü kolayca tedavi olmak dururken, kimsenin çaresizliğe kapılmasını istemiyorum.”

×

Merhaba!

WhatsApp üzerinden görüşmek ve bilgi almak için alttaki logoya tıklayarak bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz.

× Merhaba, size nasıl yardımcı olabiliriz?