Bipolar Bozukluk ve TMS
Bipolar bozukluk ya da diğer adıyla manik depresyon, kişinin kendini motivasyon anlamında en yüksekte hissettiği mani dönemi ile çökkün hissettiği depresif dönem arasında gidip gelmesini ifade eder. Hastalık zamanları dışında normal seyreden duygu durumu, hastalık nüksettiğinde bu iki uç arasında dolaşmaktadır.
Bipolar bozukluk, bipolar 1 ve bipolar 2 tanı ölçeği ile değerlendirilir. Bipolar 1’de mani ve depresyon döngüleri vardır. Bipolar 2’de ise hipomani ve depresyon atakları izlenir. Dolayısıyla bipolar 2’de mod yükselmesi daha düşük olup hipomani düzeyinde iken, depresyon genelde bipolar 1’e göre daha ağır geçirilir.
Bipolar bozukluk daha çok depresyon dönemleri ile seyreder. Manik ya da hipomanik devreler daha nadirdir. Manik nöbet durumunda hastanın ayakta tedavisi pek mümkün olmaz ve hastaneye yatırılması gerekir.
Bipolar bozukluğun genel olarak ortaya çıkış yaşı, 20-25 yaş aralığındadır. Hastalık toplumda yüzde 1-1,5 oranında görülür. Birinci dereceden akrabaları içerisinde bipolar bozukluk olanların bu hastalığa yakalanma olasılığı 7 kat fazladır. Yapılan araştırmalar, bipolar bozukluğa yakalanma riskinin evlat edinmelerde de arttığını göstermiştir. Bu yüzden sadece genetiğin değil, çevre ve kalıtsal faktörlerin bir araya gelerek hastalığın ortaya çıkmasında etkili olduğu düşünülmektedir. Cinsiyetler açısından incelendiğinde, kadın ve erkeklerde bipolar bozukluk görülme oranı arasında anlamlı bir fark yoktur. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı bir araştırma, bipolar bozukluk vakalarının üçte ikisinde aynı zamanda anksiyete hastalığı ve üçte birinde de madde kullanımı olduğunu göstermiştir.
Bipolar bozukluk yaşam kalitesini bozan bir hastalık olarak, en yaygın iş görememe nedenlerindendir. Hastalar, mani dönemlerinde yapabileceklerinin üzerinde işlerin altına girerek abartılı, coşkulu, büyük fikirlere teslim olurlar. Bu dönemde iş konusunda yapılabilirlikten uzak projeler üzerine yoğunlaşırken, özel yaşamlarında da çok aktif ve enerjik hissederler. Uykuya bile ihtiyaçları yokmuşçasına yüksek motivasyonla dolan hastalarda, depresif döneme girdiklerinde ise tam tersi bir tablo ortaya çıkar. Kolunu dahi kıpırdatamayacakmış gibi fiziksel bir bitkinlik, mutsuzluk, kaygılar hatta intihar edebilecek kadar kötü bir iç dünya gözlenir. Bu yoğun duygu durum değişimi, iş ve özel yaşamın alt üst olmasına neden olur. Kişi, aynı gün içerisinde bile mani ve depresif dönemleri yaşayabilir. Bazı hastalar mevsimsel geçişlerden de etkilenir. Hastalarda, ilkbahar yaz dönemlerinde mani, sonbahar kış dönemlerinde depresif belirtiler görülür.
Bipolar bozukluğa neyin neden olduğu tıp dünyasının merak ettiği konulardan biri… Bazı nörobilimcilere göre dopamin reseptörlerinde oluşan bir mutasyon, dopaminin bu reseptörlere olan duyarlılığını değiştirerek manik depresyona neden olmaktadır. Mani veya hipomani döneminde yükselen dopamin, klinik tabloya neden olurken; sonrasında aniden düşmesiyle, nöronal aktivitenin dengesi bozulmakta ve böylece depresif tabloya girilmektedir. Bipolar bozukluk tedavisinde kullanılan lityum ve diğer duygudurum sabitleyiciler, işte bu dopamin iniş çıkışını engellemek içindir.
Bazı bilimadamları ise anne karnında iken bebeğe yeteri kadar vitamin ve omega 3 gibi beyin gelişimini etkileyen yararlı maddelerin geçmemesi neticesinde “hatalı beyin gelişimi’’nin söz konusu olduğu, bunun ise ergenlik döneminde testosteron ya da östrojenin dopamin-serotonin-noradrenalin dengesini değiştirmesi ile hastalığın ortaya çıktığını iddia etmektedir.
Hastalığın kalıtımsal yönlerinin bulunması gibi üretkenlikte de kalıtımın etkili olduğu düşünülmektedir. Bipolar bozuklukta üretkenliğin artışı, depresif dönemlerde de mümkündür. Kişinin kendi iç dünyasına yoğunlaşması ve dışarıya karşı ilgisinin azalmasıyla beraber, kişi bütünüyle kendi içine döner ve eserlerine odaklanabilir. Örneğin Van Gogh “Ayçiçekleri” tablosunu, Edward Munch ise meşhur “Çığlık’’ tablosunu böyle depresyon dönemlerinde yapmıştır. Edward Munch’un yaşadığı psikolojik bunalımı tuvaline işlediği bu tablo, 2012’de açık arttırma yoluyla 120 milyon Dolar’a satılmıştır. Van Gogh tüm yaşamı boyunca 900 tablo, 1100 civarında karakalem çalışma yapmıştır. İşin kötü yanı, ünlü ressamın bugün her biri paha biçilmez eserler arasında gösterilen bu tablolarından sadece birini yaşarken satabilmiş olmasıdır. Bilindiği gibi Van Gogh bir atak esnasında kendi yağlı boya resimlerinden birini yemeye kalkmış, bir diğerinde ise sol kulağını keserek kız arkadaşına hediye götürmüştür.
Ünlü İspanyol ressam, heykeltıraş Pablo Picasso, bilinen en üretken bipolar sanatçılar arasında yer almaktadır. Guiness Rekorlar Kitabı’na göre 13 bin 500 tablo, 100 bin baskı, 34 bin kitap resmi ve 300 seramik heykel olmak üzere ömrüne sığdırdığı toplam 150 bin 500 eseri mevcuttur. “Her şeyi söylemem ama her şeyin resmini yaparım” sözleriyle de tarihe geçen Pablo Picasso, 1937 yılında Guernica kasabası Almanların saldırısıyla bombalandığında, insanların yaşadığı felaketi yalnızca bir gecede yaptığı “Guernica” isimli tablosuna yansıttı. Bir gün sergisini gezen Alman Generalinin “Bu resmi siz mi yaptınız?” sorusunu, “Hayır, siz yaptınız!” diye cevaplaması da akıllarda yer eden ünlü sözlerindendir.
Manik dönemde olan hastalar, odaklanmakta zorlandıkları için üretici olmaları zordur. Bu aşamada düşünceler, çok hızlı ve konudan konuya atlayan şekilde beyinden geçer. Belirtilerin daha hafif olduğu hipomani dönemi, üretkenliğin artışı için en uygun dönemdir. Üretkenlik gerektiren çalışmaların ve üretimin hipomani zamanlarında yükseldiği kabul edilir. Burada hiç şüphesiz yükselen dopamin seviyelerinin verdiği coşku ön plandadır.
Manik depresif hastalıkta kişi kendi durumunun farkında olmayabilir veya hastalığı gizlemeye çalışabilir. Bu nedenle teşhis koyarken veya tedaviye yön verirken hasta yakınlarını da dinlemek gerekir. Aynı şekilde tedavi sırasında da hasta yakınları, hangi durumda nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilinçlendirilmelidir. Bipolar bozuklukta mani, hipomani ve depresif dönemler yaşanır. Bu dönemlerin özelliklerini aşağıda görebilirsiniz. Belirtiler ve şiddeti, hastadan hastaya farklılık gösterecektir. Bipolar bozuklukta baskın olan duygusal mod, depresyondur. Kişiler daha çok depresyon atağı yaşarlar. Bazı hastalar, tüm hayatları boyunca bir kez mani ya da hipomani atağı geçirip geri kalan dönemlerinde hep depresyon atağı yaşayabilirler. O yaşanan bir tek mani atağı bile, tanının bipolar bozukluk olarak kabul edilmesine neden olur.
Aslında ılımlı kontrollü bir hipomani, istenen ve aranan bir duygu durumu olabilir. Hatta bipolar bozukluğu tanısı almış hastalar böyle bir ılımlı hipomani durumundan çok keyif alırlar. Bu durumda iş hayatlarında atılımcı, iş bitirici, özel hayatlarında ise oldukça enerjik ve hiperaktif bir yapı içerisinde hissederler. Hatta belki de aşık olmak bile, dopaminin etkisi ile ılımlı bir hipomanik durum olarak tanımlanabilir. Maalesef bazı uyuşturuculardan kolay kolay kopulamamasının sebebi de, kısa süreliğine kişide hipomani dönemindeki güçlü duyguları oluşturmasıdır.
Bazı bipolar bozukluklarda nadir ve kısa süreli coşku dönemlerinin eşlik ettiği sık çökkünlük dönemleri ya da kronik depresyon mevcuttur. Hastalar genellikle bu kısa süreli hafif coşku dönemlerinden söz etmezler. Bunlar sadece seyrek ve kısa olduğu için değil, aynı zamanda hastaya normal bir duygudurummuş gibi geldiği için hastanın ve hekimin gözünden kaçabilir. Gizli bipolar diye adlandırılan bu hastalardan dikkatli ve araştırıcı öykü alınmazsa sıklıkla yanlış tanı konulur.
Beyinde, sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan nörotransmitterlerin, depresyonda daha düşük konsantrasyonda, manide ise daha yüksek konsantrasyonda olduğu düşünülmektedir. Bu iletişim maddeleri noradrenalin, seratonin ve dopamindir. Tedavide kullanılan birçok ilaç bu modele göre etki etmektedir.
Özetle düzenli ilaç kullanımı ve doktor takibi, iyi bir psikolojik destek, sağlıklı bir aile desteği, düzenli psikoterapi süreçleri, kişiyi seven ve onu her haliyle bağrına basan arkadaş çevresi, kişinin hobileri, yetenekleri, iyileşme arzusu ve güçlü karakteri, alkol ya da uyuşturucu kullanmıyor olması gibi faktörler, hastaların iyileşme şansını artırır.
TMS tedavisinde hedef, hastaları hipomani düzeyine çıkarmadan duygusal modu normalin hafif üstüne çıkararak orada kalmalarını sağlamaktır. Dolayısıyla frekans ayarının çok hassas yapılması gerekmektedir. Bu nedenle tedaviyi düzenleyen hekim, hastayı çok dikkatli takip etmeli ve hipomaniye geçiş emareleri görünüyorsa frekans ayarını biraz daha düşürmelidir.
Genelde bizim uygulamamız, bipolar bozukluğun depresyon döneminde 5 hz’den, mani döneminde 1 hz’den, hipomani de ise 1-2 hz’den tedavi yapmak şeklindedir. Bipolar bozukluğun depresif modunda 10 hz ya da daha yukarı frekanslardan tedavi uygulamak risklidir. Majör depresif bozuklukta ya da distimik bozuklukta 10 hz’lik, 20 hz’lik tedavi uygulanabilir ama söz konusu bipolar bozukluk ise ihtiyatı elden bırakmayarak 5 hz’in üstüne çıkmadan tedavi uygulamak daha yerindedir. Uygulama yeri, depresyonla aynı bölge olan sol dorsolateral prefrontal kortekstir. Eğer ciddi düzeyde hipomani ya da mani tetiklenmesi söz konusu ise bu durumda uygulamadaki “train’’ pozisyonu da düzenlenmelidir. Örneğin bir train içindeki uyarı paketçikleri azaltılabilir ayrıca iki train arası mesafe de normalden daha fazla uzatılabilir. Buna hekim karar vermelidir.
2009 yılında Kaliforniya Üniversitesi tarafından açıklanan ve aynı yıl nisan ayında Psychiatric Times dergisinde de yayınlanan bilimsel bir araştırmada, çeşitli ilaç denemelerine rağmen iyileşmeyen tedaviye dirençli 15 bipolar hastada TMS tedavisinin etkileri sunulmuştur. Sonuçlar fevkalade yüz güldürücü olmuş ve hastaların yüzde 60’ında tam remisyon yani düzelme sağlanmış, geri kalan hastaların büyük bir oranında da eskiye göre belirgin şekilde iyileşme tespit edilmiştir. 2010 yılında Fransa’da Lyon Üniversitesi’nce yapılan başka bir araştırmada ise tedaviye dirençli bipolar depresyon nedeniyle EKT yapılmış ancak daha sonra bazı yan etkiler nedeniyle EKT’ye devam edilemediği için tekrar bozulma olmuş; bu hastalar için TMS’nin tedavi edici etkileri araştırılmıştır. Sonuçta TMS’nin de en az EKT kadar etkili olduğu ve hastaların düzelme gösterdiği tespit edilmiştir.
Bu araştırmalar ile paralel şekilde, özellikle diğer tedavilerin yan etkileri ile kıyasladığımızda bizim açımızdan da sonuçlar TMS’nin daha tercih edilir olmasını sağlamaktadır. Aşağıda okuyacağınız öyküde tedaviden yararlanıp tümüyle iyileşen bir başka hastamızın gerçek hikayesini siz de görebilirsiniz.
“İlk çocuğumu doğurduktan sonra hipomani atağı geçirdim. Sonraki yıllarda hipomani ve depresyon dönemlerim oldu. İlaç kullanarak biraz toparlandım. Bundan 10 yıl önce eşim vefat edince tekrar depresyona girdim. Hiç geçmeyen baş dönmeleri yaşıyordum. Birçok hastaneye gittim. Doktorların yazdığı değişik ilaçları kullandım ama bu kez hiç sonuç alamadım. Diyebilirim ki durumumda zerre kadar düzelme olmadı. Üstüne üstlük bir de ilaçlar nedeniyle 15 kilo aldım. İyileşemediğime mi yanayım yoksa aldığım kilolara mı? Belki de kilo almaktan dolayı mutsuzluğum nedeniyle yediklerimi çıkartmaya başladım. Sürekli kusuyordum. Artık doktora ya da hastaneye gitmek istemiyordum.
Beni bu halde gören ve daha önce TMS ile tedavi görüp iyileşen bir komşumun ısrarı ile İstanbul’daki Reem Nöropsikiyatri Merkezi’ni arayarak muayeneye gittim. Üst üste 10 seans TMS aldım. Her seanstan sonra biraz daha iyileştiğimi hissediyordum. Arada bir ay, yaşadığım şehre dönüp sonra yeniden randevularıma devam ettim. 5 seans daha TMS alarak tedaviyi tamamladım. Seanslardan sonra da giderek daha toparlandığımı hissettim. Bu tedavinin üzerinden 6 ay geçti. Şu an kendimi çok iyi hissediyorum. Hiçbir şikâyetim kalmadı.”
Bipolar bozukluk daha çok depresyon dönemleri ile seyreder. Manik ya da hipomanik devreler daha nadirdir. Manik nöbet durumunda hastanın ayakta tedavisi pek mümkün olmaz ve hastaneye yatırılması gerekir.
Depresyon İle Karıştırmamak Gerekir
Bipolar bozukluk zaman zaman depresyon ile karıştırılabilir. Yapılan araştırmalar başlangıçta majör depresyon teşhisi konulan vakaların üçte birinin gerçekte bipolar bozukluk yaşadığını göstermektedir.Bipolar bozukluğun genel olarak ortaya çıkış yaşı, 20-25 yaş aralığındadır. Hastalık toplumda yüzde 1-1,5 oranında görülür. Birinci dereceden akrabaları içerisinde bipolar bozukluk olanların bu hastalığa yakalanma olasılığı 7 kat fazladır. Yapılan araştırmalar, bipolar bozukluğa yakalanma riskinin evlat edinmelerde de arttığını göstermiştir. Bu yüzden sadece genetiğin değil, çevre ve kalıtsal faktörlerin bir araya gelerek hastalığın ortaya çıkmasında etkili olduğu düşünülmektedir. Cinsiyetler açısından incelendiğinde, kadın ve erkeklerde bipolar bozukluk görülme oranı arasında anlamlı bir fark yoktur. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı bir araştırma, bipolar bozukluk vakalarının üçte ikisinde aynı zamanda anksiyete hastalığı ve üçte birinde de madde kullanımı olduğunu göstermiştir.
Bipolar bozukluk yaşam kalitesini bozan bir hastalık olarak, en yaygın iş görememe nedenlerindendir. Hastalar, mani dönemlerinde yapabileceklerinin üzerinde işlerin altına girerek abartılı, coşkulu, büyük fikirlere teslim olurlar. Bu dönemde iş konusunda yapılabilirlikten uzak projeler üzerine yoğunlaşırken, özel yaşamlarında da çok aktif ve enerjik hissederler. Uykuya bile ihtiyaçları yokmuşçasına yüksek motivasyonla dolan hastalarda, depresif döneme girdiklerinde ise tam tersi bir tablo ortaya çıkar. Kolunu dahi kıpırdatamayacakmış gibi fiziksel bir bitkinlik, mutsuzluk, kaygılar hatta intihar edebilecek kadar kötü bir iç dünya gözlenir. Bu yoğun duygu durum değişimi, iş ve özel yaşamın alt üst olmasına neden olur. Kişi, aynı gün içerisinde bile mani ve depresif dönemleri yaşayabilir. Bazı hastalar mevsimsel geçişlerden de etkilenir. Hastalarda, ilkbahar yaz dönemlerinde mani, sonbahar kış dönemlerinde depresif belirtiler görülür.
Bipolar bozukluğa neyin neden olduğu tıp dünyasının merak ettiği konulardan biri… Bazı nörobilimcilere göre dopamin reseptörlerinde oluşan bir mutasyon, dopaminin bu reseptörlere olan duyarlılığını değiştirerek manik depresyona neden olmaktadır. Mani veya hipomani döneminde yükselen dopamin, klinik tabloya neden olurken; sonrasında aniden düşmesiyle, nöronal aktivitenin dengesi bozulmakta ve böylece depresif tabloya girilmektedir. Bipolar bozukluk tedavisinde kullanılan lityum ve diğer duygudurum sabitleyiciler, işte bu dopamin iniş çıkışını engellemek içindir.
Bazı bilimadamları ise anne karnında iken bebeğe yeteri kadar vitamin ve omega 3 gibi beyin gelişimini etkileyen yararlı maddelerin geçmemesi neticesinde “hatalı beyin gelişimi’’nin söz konusu olduğu, bunun ise ergenlik döneminde testosteron ya da östrojenin dopamin-serotonin-noradrenalin dengesini değiştirmesi ile hastalığın ortaya çıktığını iddia etmektedir.
Bipolar Bozukluk ve Üretkenlik
Hastalıkla üretkenlik arasında bir bağ olduğu düşünülmektedir. Bipolar bozukluk teşhisi konmuş pek çok sanatçı vardır. Bu hastalıkta dehaya varan bir üretkenliğin varlığı, araştırmalar ile gösterilmiştir. Hastalığın yaygınlığı konusunda istatistiklere baktığımızda toplum genelinde yüzde 1’ler civarında olan oranın, sanatçılar ve dâhiler arasında yüzde 11 seviyesine ulaştığı görülmektedir. Isaac Newton, Michelangelo, Pablo Picasso, Amadeus Mozart, Victor Hugo, Napolyon Bonapart, Abraham Lincoln, Theodore Roosevelt, Winston Churchill, Van Gogh, Edward Munch, Kurt Cobain, Virginia Woolf, Ernest Hemingway, William Blake, Jack London, Jean-Claude Van Damme, Robin Williams, Amy Winehouse, Marilyn Monroe, Elizabeth Taylor, Florence Nightingale, Britney Spears, Vivien Leigh, Richard Dreyfuss gibi her biri kendi alanında eşsiz birer yetenek olan pek çok sanatçının, dâhinin ve devlet adamının ismi, bipolar bozuklukluk ile birlikte anılmaktadır. Ancak her bipolar bozukluğu olan üretken değildir. Her üretken bireyin de bipolar bozukluk hastası olması gerekmez. Yine de üretkenlik ile bipolar bozukluk arasında güçlü bir ilişki var gibi görünmektedir.Hastalığın kalıtımsal yönlerinin bulunması gibi üretkenlikte de kalıtımın etkili olduğu düşünülmektedir. Bipolar bozuklukta üretkenliğin artışı, depresif dönemlerde de mümkündür. Kişinin kendi iç dünyasına yoğunlaşması ve dışarıya karşı ilgisinin azalmasıyla beraber, kişi bütünüyle kendi içine döner ve eserlerine odaklanabilir. Örneğin Van Gogh “Ayçiçekleri” tablosunu, Edward Munch ise meşhur “Çığlık’’ tablosunu böyle depresyon dönemlerinde yapmıştır. Edward Munch’un yaşadığı psikolojik bunalımı tuvaline işlediği bu tablo, 2012’de açık arttırma yoluyla 120 milyon Dolar’a satılmıştır. Van Gogh tüm yaşamı boyunca 900 tablo, 1100 civarında karakalem çalışma yapmıştır. İşin kötü yanı, ünlü ressamın bugün her biri paha biçilmez eserler arasında gösterilen bu tablolarından sadece birini yaşarken satabilmiş olmasıdır. Bilindiği gibi Van Gogh bir atak esnasında kendi yağlı boya resimlerinden birini yemeye kalkmış, bir diğerinde ise sol kulağını keserek kız arkadaşına hediye götürmüştür.
Ünlü İspanyol ressam, heykeltıraş Pablo Picasso, bilinen en üretken bipolar sanatçılar arasında yer almaktadır. Guiness Rekorlar Kitabı’na göre 13 bin 500 tablo, 100 bin baskı, 34 bin kitap resmi ve 300 seramik heykel olmak üzere ömrüne sığdırdığı toplam 150 bin 500 eseri mevcuttur. “Her şeyi söylemem ama her şeyin resmini yaparım” sözleriyle de tarihe geçen Pablo Picasso, 1937 yılında Guernica kasabası Almanların saldırısıyla bombalandığında, insanların yaşadığı felaketi yalnızca bir gecede yaptığı “Guernica” isimli tablosuna yansıttı. Bir gün sergisini gezen Alman Generalinin “Bu resmi siz mi yaptınız?” sorusunu, “Hayır, siz yaptınız!” diye cevaplaması da akıllarda yer eden ünlü sözlerindendir.
Manik dönemde olan hastalar, odaklanmakta zorlandıkları için üretici olmaları zordur. Bu aşamada düşünceler, çok hızlı ve konudan konuya atlayan şekilde beyinden geçer. Belirtilerin daha hafif olduğu hipomani dönemi, üretkenliğin artışı için en uygun dönemdir. Üretkenlik gerektiren çalışmaların ve üretimin hipomani zamanlarında yükseldiği kabul edilir. Burada hiç şüphesiz yükselen dopamin seviyelerinin verdiği coşku ön plandadır.
Manik depresif hastalıkta kişi kendi durumunun farkında olmayabilir veya hastalığı gizlemeye çalışabilir. Bu nedenle teşhis koyarken veya tedaviye yön verirken hasta yakınlarını da dinlemek gerekir. Aynı şekilde tedavi sırasında da hasta yakınları, hangi durumda nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilinçlendirilmelidir. Bipolar bozuklukta mani, hipomani ve depresif dönemler yaşanır. Bu dönemlerin özelliklerini aşağıda görebilirsiniz. Belirtiler ve şiddeti, hastadan hastaya farklılık gösterecektir. Bipolar bozuklukta baskın olan duygusal mod, depresyondur. Kişiler daha çok depresyon atağı yaşarlar. Bazı hastalar, tüm hayatları boyunca bir kez mani ya da hipomani atağı geçirip geri kalan dönemlerinde hep depresyon atağı yaşayabilirler. O yaşanan bir tek mani atağı bile, tanının bipolar bozukluk olarak kabul edilmesine neden olur.
Aslında ılımlı kontrollü bir hipomani, istenen ve aranan bir duygu durumu olabilir. Hatta bipolar bozukluğu tanısı almış hastalar böyle bir ılımlı hipomani durumundan çok keyif alırlar. Bu durumda iş hayatlarında atılımcı, iş bitirici, özel hayatlarında ise oldukça enerjik ve hiperaktif bir yapı içerisinde hissederler. Hatta belki de aşık olmak bile, dopaminin etkisi ile ılımlı bir hipomanik durum olarak tanımlanabilir. Maalesef bazı uyuşturuculardan kolay kolay kopulamamasının sebebi de, kısa süreliğine kişide hipomani dönemindeki güçlü duyguları oluşturmasıdır.
Bazı bipolar bozukluklarda nadir ve kısa süreli coşku dönemlerinin eşlik ettiği sık çökkünlük dönemleri ya da kronik depresyon mevcuttur. Hastalar genellikle bu kısa süreli hafif coşku dönemlerinden söz etmezler. Bunlar sadece seyrek ve kısa olduğu için değil, aynı zamanda hastaya normal bir duygudurummuş gibi geldiği için hastanın ve hekimin gözünden kaçabilir. Gizli bipolar diye adlandırılan bu hastalardan dikkatli ve araştırıcı öykü alınmazsa sıklıkla yanlış tanı konulur.
Tedavi Hastaya Göre Şekillenir
Hastalığın tek bir belirgin tedavi şekli yoktur. Bu nedenle tedavi süreci, hastanın belirtilerine göre planlanır. İlaç tedavisi, TMS uygulamaları ve hastanın yaşamını düzenlemesine yönelik terapi çalışmalarıyla tedavi sağlanır. Bipolar bozuklukta, duygu-durum dengelenmesini sağlayan lityum karbonat, lamotrigin(lamictal), karbamazepin (tegretol) ve valproat türü duygudurum dengeleyici ilaçlar ile antipsikotikler kullanılır. Tedaviye uzun yıllar boyunca devam etmek, doktor kontrollerini ve doktor tarafından verilen ilaçları ihmal etmemek gerekir. Depresyon döneminde antidepresanlara dikkat edilmeli ve verildiğinde yakından takip edilmelidir. Zira antidepresanlar, kolaylıkla manik dönemleri tetikleyebilirler. Bu yüzden antidepresanlar verilirken yanında duygudurum dengeleyicilerin verilmesi mani ya da hipomani tetiklenmesini asgariye indirmektedir. Lityumun terapotik ve toksik düzeyleri birbirine yakın olduğundan sıkı kan düzeyi takibi gerekir. Bu nedenle son yıllarda lityum yerine diğer duygudurum düzenleyiciler daha çok tercih edilmeye başlanmıştır.Beyinde, sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan nörotransmitterlerin, depresyonda daha düşük konsantrasyonda, manide ise daha yüksek konsantrasyonda olduğu düşünülmektedir. Bu iletişim maddeleri noradrenalin, seratonin ve dopamindir. Tedavide kullanılan birçok ilaç bu modele göre etki etmektedir.
Özetle düzenli ilaç kullanımı ve doktor takibi, iyi bir psikolojik destek, sağlıklı bir aile desteği, düzenli psikoterapi süreçleri, kişiyi seven ve onu her haliyle bağrına basan arkadaş çevresi, kişinin hobileri, yetenekleri, iyileşme arzusu ve güçlü karakteri, alkol ya da uyuşturucu kullanmıyor olması gibi faktörler, hastaların iyileşme şansını artırır.
Bipolar Bozuklukta TMS
TMS uygulamaları yüz güldürücü sonuçlar vermektedir. En güzel tarafı hastanın duygusal moduna göre tedavinin ayarlanabiliyor olmasıdır. Antidepresanların manik dönemleri tetikleme ihtimalleri varken, TMS tedavisinde uygun frekans ayarı yapılarak manik dönemden korunmak mümkündür.TMS tedavisinde hedef, hastaları hipomani düzeyine çıkarmadan duygusal modu normalin hafif üstüne çıkararak orada kalmalarını sağlamaktır. Dolayısıyla frekans ayarının çok hassas yapılması gerekmektedir. Bu nedenle tedaviyi düzenleyen hekim, hastayı çok dikkatli takip etmeli ve hipomaniye geçiş emareleri görünüyorsa frekans ayarını biraz daha düşürmelidir.
Genelde bizim uygulamamız, bipolar bozukluğun depresyon döneminde 5 hz’den, mani döneminde 1 hz’den, hipomani de ise 1-2 hz’den tedavi yapmak şeklindedir. Bipolar bozukluğun depresif modunda 10 hz ya da daha yukarı frekanslardan tedavi uygulamak risklidir. Majör depresif bozuklukta ya da distimik bozuklukta 10 hz’lik, 20 hz’lik tedavi uygulanabilir ama söz konusu bipolar bozukluk ise ihtiyatı elden bırakmayarak 5 hz’in üstüne çıkmadan tedavi uygulamak daha yerindedir. Uygulama yeri, depresyonla aynı bölge olan sol dorsolateral prefrontal kortekstir. Eğer ciddi düzeyde hipomani ya da mani tetiklenmesi söz konusu ise bu durumda uygulamadaki “train’’ pozisyonu da düzenlenmelidir. Örneğin bir train içindeki uyarı paketçikleri azaltılabilir ayrıca iki train arası mesafe de normalden daha fazla uzatılabilir. Buna hekim karar vermelidir.
2009 yılında Kaliforniya Üniversitesi tarafından açıklanan ve aynı yıl nisan ayında Psychiatric Times dergisinde de yayınlanan bilimsel bir araştırmada, çeşitli ilaç denemelerine rağmen iyileşmeyen tedaviye dirençli 15 bipolar hastada TMS tedavisinin etkileri sunulmuştur. Sonuçlar fevkalade yüz güldürücü olmuş ve hastaların yüzde 60’ında tam remisyon yani düzelme sağlanmış, geri kalan hastaların büyük bir oranında da eskiye göre belirgin şekilde iyileşme tespit edilmiştir. 2010 yılında Fransa’da Lyon Üniversitesi’nce yapılan başka bir araştırmada ise tedaviye dirençli bipolar depresyon nedeniyle EKT yapılmış ancak daha sonra bazı yan etkiler nedeniyle EKT’ye devam edilemediği için tekrar bozulma olmuş; bu hastalar için TMS’nin tedavi edici etkileri araştırılmıştır. Sonuçta TMS’nin de en az EKT kadar etkili olduğu ve hastaların düzelme gösterdiği tespit edilmiştir.
Bu araştırmalar ile paralel şekilde, özellikle diğer tedavilerin yan etkileri ile kıyasladığımızda bizim açımızdan da sonuçlar TMS’nin daha tercih edilir olmasını sağlamaktadır. Aşağıda okuyacağınız öyküde tedaviden yararlanıp tümüyle iyileşen bir başka hastamızın gerçek hikayesini siz de görebilirsiniz.
“İlk çocuğumu doğurduktan sonra hipomani atağı geçirdim. Sonraki yıllarda hipomani ve depresyon dönemlerim oldu. İlaç kullanarak biraz toparlandım. Bundan 10 yıl önce eşim vefat edince tekrar depresyona girdim. Hiç geçmeyen baş dönmeleri yaşıyordum. Birçok hastaneye gittim. Doktorların yazdığı değişik ilaçları kullandım ama bu kez hiç sonuç alamadım. Diyebilirim ki durumumda zerre kadar düzelme olmadı. Üstüne üstlük bir de ilaçlar nedeniyle 15 kilo aldım. İyileşemediğime mi yanayım yoksa aldığım kilolara mı? Belki de kilo almaktan dolayı mutsuzluğum nedeniyle yediklerimi çıkartmaya başladım. Sürekli kusuyordum. Artık doktora ya da hastaneye gitmek istemiyordum.
Beni bu halde gören ve daha önce TMS ile tedavi görüp iyileşen bir komşumun ısrarı ile İstanbul’daki Reem Nöropsikiyatri Merkezi’ni arayarak muayeneye gittim. Üst üste 10 seans TMS aldım. Her seanstan sonra biraz daha iyileştiğimi hissediyordum. Arada bir ay, yaşadığım şehre dönüp sonra yeniden randevularıma devam ettim. 5 seans daha TMS alarak tedaviyi tamamladım. Seanslardan sonra da giderek daha toparlandığımı hissettim. Bu tedavinin üzerinden 6 ay geçti. Şu an kendimi çok iyi hissediyorum. Hiçbir şikâyetim kalmadı.”